Aslında Covid zamanı okumak istediğim ama bir türlü elimin gitmediği bir kitaptı Kolera Günlerinde Aşk. Nihayet kitaplığımda okunmuş Marquez'ler arasında yerini aldı.
Kitabın hikayesi uzun yıllar boyunca sabırla beklenen bir sevgiliye kavuşma üzerine kurulu. Kitap aşk, evlilik, yaşlılık, ölüm, sabır, ve en çok da 'aşkın yaşı yoktur' kitabı oldu benim için.
Fakir bir annenin evlilik dışı çocuğu olan Florentino Ariza, telgraf dağıttığı bir evde gördüğü Fermina Daza'ya ilk görüşte aşık olur. Fermina Daza ise önce acıma, sonra merak, sonra da heyecanla karşıladığı bu büyük sevgi uğruna babası tarafından uzaktaki akrabalarına gönderilip, üç yıl sonra geri döndüğünde, tüm bu süre boyunca onun peşini telgrafları ile bırakmayan, aşık olup her şeyi göze aldığını sandığı Florentino Ariza'yı tekrar gördüğü ilk anda karşısında büyük bir aşk değil, sadece silik bir zavallı gördüğünü fark eder ve onu terk eder. Bu ani terk ediliş, Florentino Ariza'ya tam elli bir yıl, dokuz ay, dört gün sürecek bir sabır ve bekleyiş sınavı olur.
Fermina Daza, bir yandan Florentino'nun kendinden bu kadar kolay vazgeçmesini gurur meselesi yaparken, diğer yandan yaşı geçmeden karşısına çıkan bu iyi kısmeti kaçırmamak için, yada belki sadece babasının istediği gibi zengin ve sosyal statüsü yüksek biri olduğu için kasabanın doktoru ile evlenir.
Bundan sonrası ise aslında birbirini çok da sevmeden evlenen, dışarıdan çok uyumlu ve mutlu görünen evliliğin içinde güçlü durmaya çalışan, günün sonunda böyle bir evlilikten ne çıkarsa onunla yetinen, geçirdikleri yıllarla birlikte "aşktan daha güç bir şey olmadığına" karar kılan, yaş aldıkça birbirinin şeklini alıp, bu kabullenişe hayatına devam eden bir çifte dönüşürler. Ta ki doktor bir gün ölene kadar, işte o zaman tam elli bir yıl, dokuz ay, dört gün sonra sıra Florentino Ariza'ya gelir.
Tüm hayatını doktorun aralarında çekileceği güne hazırlayan sabır timsali Florentino, yine ilk başta reddedilse de büyük bir azimle ömrünün son deminde Fermina Daza'nın gönlünü nihayet kazanır. Ve sürpriz bir sonla Kolera Günlerinde Aşk başlar :) Kitabın adında kolerayı kim nasıl yorumlar bilmiyorum, ama bence tamamen kitabın sonundaki kavuşma ile ilgili. Güney Amerika edebiyatında gerçekten büyüleyici bir yan var. Büyülü gerçekçilik değil bu bence her zaman. Coğrafya, hayatlar, alışkanlıklar, şartlar, kabuller o kadar farklı ki, her anlatılan gerçek de olsa, belki de bize uzak ve yabancı olduğundan büyülü geliyor. Yani bir nevi çok farklı kültürler ve çok farklı coğrafyaların yarattığı masalsı etki diyebiliriz. Mutlaka anlatımın, hayal gücünün de bunda etkisi var, ama bence içinde büyüdüğümüzden çok farklı kültürlerden kitaplar okumak, genel olarak masalsı bir hava yaratıyor insanda. Japon edebiyatı gibi, Latin Amerika edebiyatı gibi... Bu arada Latin Amerika'yı biraz daha iyi anlamak için Eduardo Galeano'nun Latin Amerika'nın Kesik Damarları kitabını da okumanızı öneririm kesinlikle. Onca zenginliğin içinde, bunca yıldır büyük bir acılarla yaşayan ulusların geçmişi ve bugün bulunduğu noktanın nedenlerini bilmek okunan kitapları daha da anlamlı kılıyor. Son olarak kitap 2007 yılında İngiliz yönetmen Mike Newell tarafından sinemaya aktarmış. Başrolünü Javier Bardem'in oynadığı film, romanlarının yazıldığı dil olan İspanyolca dışında bir dilde sinemaya aktarılmasını istemeyen Gabriel García Márquez'in Hollywood'da yapılmış ilk roman uyarlaması aynı zamanda. Her ne kadar filmin yapımcısını romanın film haklarını için üç yıl boyunca peşinde koştursa da, o sıralarda kansere yakalanan Marquez’in eşi ve oğullarının geleceğini için faydalı olacağını düşünerek Kolera Günlerinde Aşk’ın sinema haklarını satmış. En yakın zamanda seyretmek üzere filmi de not aldım.
Commentaires